16 Haziran 2009 Salı

Var Mısın Yok Musun_?

Bu satırları odamın derin sessizliğinde yazıyorum, dememek için müzik açtım. Önümdeki tabakta, bu saate kadar yenilmedikleri için suratlarını astıklarını düşündüğüm kirazlarıma bakıyorum göz ucuyla. Teker teker yiyip, çekirdeklerinin iyice temizlendiğine emin olana kadar ağzımda tutuyorum her birini.

Her bir somurtuk kiraz tanesini ağzıma attığımda, acaba sorusu geliyor aklıma ister istemez. Acaba içinde kurt var mıdır_? Çiğnemeye başlayınca birden geçiveriyor endişem, derin bi rahatlama çöküyor üstüme. Derste küfredip, öğretmen tarafından duyulmuş mudur diye kafasını kaldıran ve öğretmenin tahtada yazmaya devam ettiğini gören bi öğrenci kadar rahatlıyorum; dışarıdan gelen kaza sesi üzerine, lüften benim arabam olmasın dilekleriyle cama koşup, arabasını kazadan uzak olan yerde, sapasağlam gören bi baba kadar rahatlıyorum; otobüste otururken, yaşlı teyzenin bindiğini farkedip, teyzeye onun yanına gelmeden başka biri tarafından yer verildiğini gören uyuşuk bir günümüz genci kadar rahatlıyorum.

Bu endişe ve rahatlama döngüsünün nedeni, bundan seneler evvel, teyzemin ısırdığı kirazın içinden, memur tipli gariban bir kurtçuğun, trafikte arkadan çarpan sürücünün mahçupluğu ve naifliğiyle kendini göstermesiydi. Evi parçalandığı için bir parça sinirlenmiş ama hala hayatta olduğu için de şükreder bi hali vardı kurtun. Hatta kurtçuğun diyelim.

İşte o zaman yerleşti bu korku içime. Korku da denemez ya, endişe.

Zaten pek meyve seven biri değilimdir. Bu korku, yok yok, endişe diyelim, işleri daha da kötü yaptı.

Mevye seven bi insan ne güzel insandır halbuki. Yanakları her daim kırmızı, yazın cepleri erik dolu, kışları çantasında elma vardır onun. Sevilesi, örnek alınasıdır pek çok zaman. Çocukluğunda karpuz çekirdeği fırlatmak için genişleyen yanaklarını ömrü boyunca gururla taşır, makas alınmak istendiğinde, mahcup bi gülümsemeyle uzatır yanağını.

Önyargının kötü olduğu sonucunu çıkardım ben bu kısacık olaydan. Sizce de öyle değil mi_? O gün o kurtçuk abiyi görmeseydim, belki şimdi daha bi hapur hupur kiraz yiyor, bu yüzden de meyvelerle olan seviyeli ilişkimi, baya laubali, senli benli bi hale getirirdim.

Hayatta çok oluyor bu bana. Küçükken ne zaman bi kalem almaya niyetlensem, yanımdaki çocuklardan biri o kalemlerden daha önce kullanmış olurdu. "ben, benim anneme söylicem, arkası kırmızı, önü mor olan kalem, bi de üzerinde batman olan silgi aldırcam ben" O zamanlar özneyi yeni öğrendiğimiz için, babamızın malı gibi cümlelerde bol bol kullanır (annenin doldurduğu yemek tabağı misali), bana mısın demezdik, cümlenin içine ederdik ama mutlu olurduk. Çünkü derste gördüğümüz bişiyi uygulama fırsatı geçmişti elimize. Sorduğum arkadaşım kesinlikle ikisini de daha önce kullanmış olur, en azından beni ikna edebilecek kadar uydurma yeteneğine sahip olurdu. "Ya o kalem elini boyuyo, sonra çıkmıyor sittin sene" Sittinin de küfür olduğunu sanıyor ve argo ihtiyacımızı görüyorduk. Örnek verelim; "ben senin sittin sene, o öğretmen çok sittin sene!" vb... Peki silgi alırım o zaman sadece, deyince de; o silgiler çabuk parçalanıyor, ben aldım atomlarına ayrıldı, gibi bi cevap gelirdi. Atom da o zamanların en moda kelimelerindendi. Atomu karıncaların ürettiğini düşünürdük bu yüzden de karıncalara saygımız vardı. Bu teori atom karıncadan temel alınarak geliştirilmiş fakat imkansızlıklar yüzünden test edilememişti o yıllarda. Sonra ettik ama, yokmuş öyle bir şey. Eve gidince annem bana, hadi kırtasiyeye gidilem derdi. Ben yılların tecrübesi ve Emin'in gazlamasıyla baya bi bilgi yüklü olduğumdan anneme, hıh dercesine bi bakış atar, deterjan reklamındaki Ayşe öğretmenin kendisine yazdığını düşünen çocuğun edasıyla, anne ya onlar el boyuyooo, ben istemem, diğeri parçalanıyor, ben, sen alma onlardan, biz, siz, onlar... falan diye öznelerle devam eden bi vazgeçme cümlesi kurardım.

İşte böyle böyle, başka insanların tecrübelerinden bana geçen bi korku baş gösterdi bende. Baş göstermedi, kafası girdi resmen. Bu korkular önyargıları doğurdu. Pek çok girişimimi belki bu yüzden baltaladım kendi ellerimle. Halbuki herkese aynı şey mi olacak, o yandı diye benim de mi başım yanacak sanki o işten. Al işte, bi tabak kiraz yedim, bi tane kurt, bırak kurtu, kurtçuk çıkmadı.

Uzun lafın kısası, anlatmak istediğim şu; o şerefsiz Emin olmasaydı belki ben daha girişimci biri olacak, kırmızı-mor kalemim ve batmanli silgimle başlayan girişimlerime, 10 yıl sonra kendi holdingimle devam edecektim. Kısmet tabi bunlar. Bilemeyiz. He bi de, önyargı kötüdür, yapmayın sakın.

Acaba bu kirazda var mıdır kurt...
Oh yokmuş...

Acaba bu kirazda var mıdır kurt...
Oh yokmuş...

Acaba bu kirazda var mıdır kurt...
Oh yokmuş...


...

4 yorum:

Janberk dedi ki...

sittin de yanlış bilmiosam farsçada 60 demek:D yani 60 sene...

Adsız dedi ki...

evet doğru biliyorsun

81570 dedi ki...

seks

Adsız dedi ki...

TABİ Kİ YANLIŞ BİLİYORSUN JANBERK.TABİ Kİ YANLIŞ...
TABİ Kİ YANLIŞ...
YANLIŞ..
JANBERK...


Get Music Tracks! Make Your Own!