1 Eylül 2010 Çarşamba

Patikalar

Her devrin bir fenomeni oluyor. Bir dönem Matrix oldu bu, kimse "abi film bu yaaa, adamlar aşmış" yorumunu haftada bir yapmadan dışarıda dolaşamıyordu. Ya da futbolda bir zamanlar Ronaldinho'nun genç ergenlerin hayallerini süslediği zamanlar gibi. Son yılların gözde olayını da unutmamak gerek tabi: organik gıda vs GDO'lu gıda. Örnekleri çoğaltabiliriz dilediğimizce. Hatta arkadaşlarınızla bunu bir oyun haline getirip zevkli dakikalar geçirebilirsiniz. Derdimi anlatabilecek kadar kavradığım şekliyle, Okan Bayülgen'in "popüler kültür" diyerek yerin dibine soktuğu ama içten içten beslendiği şey bu sanırım. Ben sempatizanlık ismi takmayı daha uygun gördüm kendimce. Bir kere "pati" kelimesi geçiyor içinde ve pati sevimlidir.

Benim yakın zamanlarda farkettiğim başka bir şey var ama, hakkında yazma gereksinimi duyduğum asıl olay: ANTİSEMPATİZANLIK. Bu kelimeyi, Türkçemizin tecavüz edilmiş şeklinde kendine yer bulmuştur düşüncesiyle, kullanmayı uygun buldum. Hazır uygun bulmuşken de üzerine yazı inşaa ettim.

Sempatizanlığı bir nebze anlıyorum. Reklamlar dönüyor, büyük paralar yatırılıyor, zorla seviyorsun falan da, antisempatizanlığı anlayamadım. Mevsimden dolayı en çok rastladığım saldırı klimalara karşı olan. Klimayı alıyorsun, öyle yerden yukarda, diğer eşyalardan uzağa tek başına monte ediyorsun. Kıçı başı ayrı yerde takılı oluyor(malum dışarıya da kocaman adınıbilmediğimamaböyleyazıncadahaiyiduran aparat takıyorsun). Sabitliyorsun garibimi öyle, 9 ay yüzüne bakmıyorsun, tozunu bile gönülsüzce alıyorsun. "Allah'ın belası şey mahvettin duvarları, daha yeni boyatmıştık halbüsi" bakışıyla süzüyorsun bütün kış zavallıcığı. Hee, ama yaz geliyor, koltuğa yağıştıran sıcaklar geliyor, işte o zaman kıymeti anlayıp hunharca çalıştırıyorsun 12 saat, yine de "abi olmaz, etme eyleme" demiyor sana. Peki sonra napıyorsun tüm bu cefakarlığına rağmen klimaya_? Söyleyeyim hemen. İlk misafir geldiğinde yerin dibine sokuyorsun. Okan Bayülgen'e telefonla bağlanıp, küçük adamın büyük egosuyla tokatlanan kızlara döndürüyorsun onu. Neymiş efendim; klima aslında beş para etmezmiş, suni serinlikmiş, sağlığa zararmış, gereksiz masrafmış... Daha neler var da, ben söylemek istemiyorum. Klimanın günahı ne lan! Sevdiysek suç mu!

Elbette böyle tek örnekle konuyu geçiştirmeyeceğim. Cüneyt Arkın filmlerine de değinmek istiyorum. "hacu ya, cüney arkın napyo öyle ( göte bak, küçük harfle söylüyor bi de adını adamın) dönüyo sopada 10 adam ölüyo" diyor biri kankasına, diğeri de "ahaha, öyle kanka, ben komedi filmi diye izliyorum zaten" bu diğeri ilkinden de beter, o yüzden devam ediyor anlatmaya " bak Matrix'e, Yüzüklerin Efendisi'ne(bunların adını büyük harfle söylüyorlar tabi), adamlar biliyor işi. Bizden adam olmaz". Ulan totoşlar; zamanın genç sinemasever delikanlılar "keşke bizim de şu adamların Roma filmleri gibi filmlerimiz olsa" diye iç çekerken, yine zamanın sinema yapımcıları öğle yemeklerinde 2şerli bir araya gelip, burgerking'in kampanyalı menülerinden alarak arttırdıkları paralarıyla birleşip çektiler o filmleri. Sırf bizim ergenlerimiz mahçup olmasın, Türkan Şoray filmlerindeki sahneleri canlandırcaklarına, ellerinde sopalarla hoplayıp zıplayıp kılıççılık oynayabilsinler diye yaptılar bu filmleri. Şimdi siz gelmişsiniz, hoptirilapluk dolarlık bütçesini, iPhone'da bile olmayan teknolojilerle birleştirerek aksiyon sahnelerinin yaratıldığı filmlerle, bizim dededen kalma Malkoçoğlu'larını haksız rekabete sokuyorsun. Olmadı ki şimdi.

Sempatizanlık eyvallah yine de, antisempatizan olurken önce elinizi vicdanınıza koyun bi kere. Lütfen... Okan Bayülgen olmayalım.



Yazardan not: Hayır, klimayla aramda bir münasabet geçmedi, işveren-çalışan ilişkisini hiç bozmadık. Ayrıca Okan Bayülgen antisempatizanı mı ne oldum lan acaba, severdim de adamı gerçi.


Get Music Tracks! Make Your Own!