29 Kasım 2007 Perşembe

Bus is under control

Bildiğiniz gibi her topluluğun veya bölgenin bir yöneticisi, idarecisi vardır. ülkeleri başbakanlar, mahalleleri muhtarlar, okulları müdürler, sınıfları ise sınıf başkanları yönetir(aslında öğretmenler de olabilir emin değilim). peki hergün yüzbinlerce kişinin içinde bulunduğu ve ufak çapta başlı başına bir ülke/şehir sayılan belediye otobüslerinin yöneticeleri kimdir_? hayır bilemediniz şöförler değil. onların üzerinde olan bir güç, tek bir yönetici vardır. bakışıyla kitleleri yerinden oynatır, tek sözüyle otobüste kavga başlar, yeri geldiğinde şöför bile onun dediklerini yapmak zorunda kalır. tahminleri alalım....bulamadınız mı_? iyi o zaman ben söyleyeyim: YAŞLI TEYZE

Evet bu yaşlı teyzenin birkaç özelliği vardır. 60+ yaşlardadırlar. etkileyici bakışları ve daha da etkileyici sesleri vardır. otobüse bindikten sonra inatla arkaya doğru yolunun üstündekilere "yavrum çekil de geçeyim yaşlıyım, beyfendi biraz izin verir misiniz_?, aa arkası bomboş duruyor orayı gideyim" gibi buyruklarla önünden çeker. bu sırada yaşlı teyzeye yol vermek için bi izdiham çıkar insanlar birbirinin üstüne çıkar, arada ezilenlerin olması kaçınılmazdır. yaşlı teyze arka bölüme geldikten sonra gözleriyle en yumuşak huylu ve genç kişiyi seçme işlemine başlar( aslanların antilop sürünün en zayıf ve güçsüzünü seçip onu avlaması gibi). gözüne birini kestirdikten sonra onun başına dikilir. yaşlı teyze ondan yerini vermesini istemektedir. oturan kişinin ne kadar yorgun olduğu, ne kadar yükünün olduğu veya nerede ineceği onun için önemli değildir. oturmak istediğini doğrudan söylemez. önce göz teması sağlamaya çalışır. dik bakışlarını oturan kişiye odaklar. ve onu kesmeye başlar. eğer isteği sonucu elde edemezse, yaşlı ve ayakta kaldığı için rahatsız olduğunu hissettirmek için çeşitli " uff, ayağım, götüm, bacağım" gibi sızlamalar sergiler. bu da işe yaramazsa kızım sana söylüyorum gelinim sen anla taktiğine geçer. kendi kendine " bu gençlik değişmiş, bozulmuş, saygı kalmamış, çık çık çık gencecik çocuk oturuyor yaşlı insanlar ayakta" şeklinde mırıldanır. oturan kişi pes eder ve "teyzeciğim buyrun oturun" der bunun anlamı " ulan 1 saat yol yürüdüm ayaklarım koptu, bi de sırtımda 10 kiloluk çantayla ayağa diktin. allahın belası şey" gibidir. yaşlı teyze de " yok canım kalkmasaydın keşke, ben incektim 2 durak sonra" gibi asıl anlamı " oh be kalktı sonunda" olan nezaket cümleleri kurar ve oturur.

Yaşlı teyze ilk amacına ulaşmıştır. bundan sonra çevresindeki oturan erkekleri aynı yöntemleri uygularak kaldırır ve 20-30 yaşındaki kızlara yer vermeye zorlar. sonra çevresindekilerle "ben gençken" muhabbeti çevirir.

Yaşlı Teyzenin tek yaptığı oturma planı oluşturmak değildir. çevredeki asayişi de o sağlar. "beyfendi kızcağız sıkıştı orda biraz yol verin ayıp ama, evladım niye böyle şeylerle kafanı şişiriyorsun(mp3 çaları kasteder), aa kimin bu çalan cep telefonu_?bilmiyorlar mı cep telefonunun yasak olduğunu hayret bişey" tarzı cümlelerle yolcuları canından bezdirir.

Diğer bi görevi de şöförle uğraşmaktır. " şöför bey arka kapıyı açmayın akbil uzatmıyorlar öne, çok sıcak oldu klima açın, böyle araba(!) mı kullanılır dur-kalk-dur-kalk, geç durdunuz durağı geçtiniz(o da en fazla 3 metre geçmiştir daha fazla değil yani)" gibi komutlarla şöförü emeklilik hayalleri kurmaya sevkeder.

Genelde tekil olarak rahatsızlık veren yaşlı teyze. bazen grup halinde de görülebilirler. genellikle de ağızbirliği yaparlar. bu durumlarda ilk durakta inilip dir başka otobüse binilinmesi tavsiye edilir. pek çok kez 10-15 kişinin sırf yaşlı teyze istilası sonucu aynı anda otobüsten kaçarak indikleri gözlenir.

Benim durağıma uğramamaları temennisiyle yazıma son veriyorum...

28 Kasım 2007 Çarşamba

Yetenek>Çaba _?

Gitar kariyerime ara vermemle ve sınav haftasının bitmesiyle kendime yeni bi' uğraş bulma arayışına girdim. Sıkıcı bi' biyoloji dersinde bir cüce çiziktiriverdim. ardın da neden resimle uğraşmayayım dedim. fakat yenetek kıt olunca profilden bi cüce çizmek dışında pek bi ürün veremedim.
YouTube'da izlediğim bi videoda, adam cüce çiziyordu. ben de taklit ederek çizdim. güzel oldu gibime geldi. ardından bazı forumlardan aldığım tavsiyeler doğrultusunda resim kitabı( boyama kitabı gibi geliyor kulağa) almam ve güzel çizimleri tekrar etmem gerektiği sonucunu çıkardım.biraz çalışacağım.
sonu gitar derslerine benzemez umarım.
son olarak da demin uydur- öhöm yani bulduğum sözü paylaşmak istiyorum;
karanlığa bir mum yakacağına gözlerini aç, belki de karanlığı sen yaratıyorsundur.
yok canım nereden çıkardınız "karanlığa küfretmektense , bir mum yak" sözünden esinlendiğimi.

21 Kasım 2007 Çarşamba

15 gün olmuş son gönderdiğim yazıdan bu yana. Sınav haftasıydı zarttı zurttu derken ihmal ettimişim blogu. Zaten düzenli takip eden yegane kişi de Murat olduğu için sürekli yeni yazı gönderme işini boşladım.
O zaman son 15 günümü özetliyeyim
-Önce pek zaiyat vermeden atlattığım bir sınav haftası yaşadım. Sınavlar genel olarak 4 dolaylarında geldi.
-Deniz bizi petek büfe diye bi yere götürdü ve adına "artizzz" dedikleri ekmek arası amerikan olan bi' şey yedik. Hala nasıl yiyebildiğimi anlamış değilim. Açlık insana neler yaptırıyor.
-Kardelenin üzerine kahve döktüm. Evet çok saçma geliyor insana ama 2 gün boyunca "kardelenin üstüne sen mi kahve döktün_?" sorularıyla boğuştum.
-Ekşi sözlüğe çaylak yazar olarak katıldım. Bi' işime yaramadı ama olsun katılmak gerek.
-Facebook'ta aptal saptal bi' sürü gruba üye oldum. Tanımadığım insanlar tarafından eklendim.
-Son olarak da inek olmaya karar verdim. Günde 3 saat çalışmaya, 22.00da yatmaya, kahvaltı yapmaya(bunun ineklikle alakası yok farkındayım) başladım. Ya ortalamam 5.00 olcak ya da kafayı yiyeceğim.


Evet görüldüğü gibi pek de bi' şey olmadı 15 günde. Bundan sonra daha sık yazı yazacağım. Kİmse okumasa da en azından tatmin oluyorum.

6 Kasım 2007 Salı

Ahmet Çakar

Dün gece can sıkıntısından kanalları gezerken, "6 pas" diye bi programa rastladım. Bir futbol&komedi programıydı. gece yarısı beni gülmekten bitap düşürdü. ahmet çakarın ota boka itiraz etmesi insanı gülmekten öldürüyor. işte bi dialog;
Ahmet Çakar: Kardeşim sen zıplarken hazır olda mı zıplıyorsun_? kollarını açmıyor musun_?
Gürcen Bilgiç; evet hocam öyle zıplıyorum
AÇ: sen penguenleri bilir misin peki_?
GB: yok bilmem
AÇ: ben belgeseli izledim, anlatayım sana. bunlar böle kollarını açmadan hazır olda suya zıplıyorlar. hop diye balığı alıyorlar. sonra yine kollar kapalı çıkıyorlar.
GB: hocam zaten hayvanın kolu kısacık nasıl açsın.


AÇ: hakemleri koruyorum ben.
GB: koruma altına aldın yani_?
AÇ: hayır kardeşim nereden çıkarıyorsun. ben onların haklarını koruyorum, onları değil

5 Kasım 2007 Pazartesi

Komedi Dükkanı


komedi dükkanı cuma akşamları 21:15'te tv8'de yayınlanan , tolga çevik ve salih kalyon'un sunduğu skeç-show programı. programın çoğunluğunun doğaçlama olduğunu düşünüyorum. tolga çevik ve salih kalyon yönetmen tarafından verilen komutları yerine getirmeye çalışan 2 oyuncuyu canlandırıyor. yönetmen sürekli emirler veriyor ve bunlar da o emirleri yerine getirmeye çalışırken insanı gülmekten kırıyorlar. özellikle tolga çevikin cevapları ve mimikleri insanı koparıyor. pazar günleri de 5de tekrarı var sanırsam. izlemenizi tavsiye ettiğim yegane televizyon programı.

3 Kasım 2007 Cumartesi

FACEBOOK


Son günlerde bi akım haline geldi Facebook. Peki nedir bu facebook_?
-Facebook; ilk önce Amerikada birkaç üniversiteyi kapsayan, öğrencilerin tanışıp kaynaşmasını sağlayan bir siteydi. Daha sonra büyüye büyüye şimdiki gibi dünya çapına yayıldı.
Peki ne işe yarar bu Facebook_?
-İki kelimeyle özetleyeyim; hiçbir şeye! Önce bir kullanıcı hesabı alırsınız. Msndeki herkesi ekler, ota boka kurulan gruplara katılırsınız.
Ee herkesi ekledim şimdi napıcam_?
-O kadar. Başka birşey yok zaten. İstersen milletin resmine ya da eklediğin kişilerin arkadaşlarının resimlerine bakıp kotanızı doldurabilirsiniz.

Değeri milyar dolarları aşan, 40 milyon insanın üyesi olduğu Facebook bu işte.

1 Kasım 2007 Perşembe

Tüyap Kitap Fuarı



Okulların katılımı sayesinde ayakta kalan kitap fuarına biz de gittik. Fuar alanı İstanbul'a son anda eklenmiş bir yerde. Servislerle 1.5 saat gidiş, 2 saat dönüş toplam 3.5 saat yol teptik. Fuarda bütün ilkokulların katılımı sayesinde sıkış-tıkış bi ortam vardı. 3 e giden salak beyinler, kitapların resimlerine bakıp yerine koymak için bütün yayınevlerinin önünde sıra olmuşlardı. Fuar alanı çok büyük olduğu için bize verilen 2 saatlik dilimde sadece 8 salondan 2sini gezebildik. Gerçi 4 tanesinde resim sergisi vardı. Yayınevlerinin yüzde 50lere varan indirimleri insanların okumasa da3er 4er tane kitap almasına neden oldu. Mesela Remzi Kitapevinin standını incelemeniz için yaklaşık 8-9 tane küçük çocuk ezmeniz gerekiyor. Asıl çile kitabı almak için sıraya girdiğimizde başlıyor. Bu sıradan kaçınmak için daha az kalabalık standları tercih ettik.
Bu kadar gezinmenin ardından bir açlık başlıyor insanda.Koskoca fuar alanında yemek yenilebilecek-içinde bağırıp çağıran çocukların bi tabak patates kızartması almak için saatlerce sıra bekledikleri cafe adı verilen yeri saymıyorum- sadece McDonalds vardı. Tabiki küçük bi Mcdonalds ın bi fuar dolusu insanı ağırlamasını beklemiyoruz. Geriye karnımızı doyurabileceğimiz tek bi yer kalıyar; McDonaldsın hemen yanındaki benzin istayonunun marketi. Orada bile 10 dakika kuyruk bekledik 2 kek bir su için. Dönüşte ise rahatsız koltukların üzerinde uyumaktan beliml tutuldu.
Çekilen sıkıntılar sonucu elime geçen şeyler 16 kitaptan oluşan bir serinin ilk 2 kitabını indirimli almak ve 3-4 çocuğun üstüne basmam sonucunda öğretmelerinden işittiğim azar oldu. Hayatımın en yorucu 2-3 okul gezisinden biri oldu. 1.si de ortaokulda tüyapa kadar gidip içeri alınmayınca geri dönmek olmuştu.
Eğer kitap manyağıyım 8-9 tane alcam yada işim gücüm yok gezmeye yer arıyorum 2 saat yol bana vız gelir diyorsanız diyorsanız buyrun gidin. Tavsiyem haftaiçi 15.00den sonra gitmeniz yönündedir.


Get Music Tracks! Make Your Own!