26 Mayıs 2009 Salı

Geldi Bahar Ayları

Son yazımın tarihine baktım da, ne kadar zaman geçmiş. Obama falan demişiz. Sabahları üşüdüğümüz, okul dönüşleri terlediğimiz günlerdi. Bayağı olmuş be. 

Sınav haftası geldi yine. İlginçtir, şimdiye kadar pek bi zaiyat vermedik. Kör topal ilerliyoruz sınavlar arasında. Birisine basacağız, patlayacak mayın misali ama bakalım ne zaman.

Otobüs durakları taşınmış. 1 hafta otobüse binemedim. Otobüsümü bulamadım çünkü. Neyse yenilik güzeldir. Arada yapmak lazım gelir. Siz de yapın. Mesela bu gece yatağınızda ters yatın. Ayakucuna kafanızı koyun. Dediğim gibi, değişiklik iyi güzeldir, iyi gelir bünyeye. 

Bu yıl ilkbaharı atladık gibi oldu. Sonbahar-kış-sonbahar-yaz oldu birden. Mevsimler de sapıttı. Hava ısındıkça ısınıyor, güzelleştikçe güzelleşiyor. Evde kalmak lazım gelirken, dışarıya çıkmak istiyor deli gönül, dışarı çıkınca da, eve hasret duyuyor sıcaktan. 

Sergiler, konserler başladı İstanbulun her köşesinde. Fırsat buldukça gitmek gerek. Ben gitmiyorum gerçi de, gidilse hoş olurdu hani. En azından karşıya geçerken bi bahaneyle vapura binmiş olursunuz. 

İnsanın hayatta, ilk sevdiği şey neyse, ölüme yaklaştıkça da eski sevdiklerini yakınında bulundurmak ister, eskiden yaptığı şeyleri tekrar yapmak istermiş. İlk göz ağrısı işi sanırım böyle bişi. Ben nostaljiyi pek sevmem. Ama öyle diyorlar. Zamanla göreceğiz artık. 

Blogun da başlığını değiştirdim, farkeden bi kişi yok. 

Film indirmek ne güzel iş yahu. Seyretmesi o kadar değil de, indirmesi çok zevkli. Arıyorsun, araştırıyorsun, oyuncularını inceliyorsun, yorumları/puanları falan değerlendiriyorsun, çok güzel. Bi de inerken arada bi yüzde kaçı inmiş diye bakıyorsun. Değişik zevkler. Ama indiğinde, torrent programı "pıng" diye bi ses çıkartıyor ya, sevinçle karışık bi hüzün kaplıyor insanı. Anlatılmaz yaşanır böyle şeyler.

Bu aralar nedense böyle bi keyfim yerinde. Sınavlar başladı, 1 haftadır evden çıkmadım okul dışında, uykuya ayırdığım saat hatırı sayılır biçimde azaldı, eve gelirken yorgunluktan ölmeme rağmen dinlencek vakit bulamıyorum, okulda ilginç şeyler oluyor, insanlar küsüyor, insanlar barışıyor, okul bittiği için uzun bi ayrılık olacak eşdosttan, öss de yavaştan hissettirmeye başladı kendini, dersane denemeleri kötü vs vs uzuyor gidiyor liste. Ama nedense bu aralar dert edemiyorum kendime bunları. Bugün denedim, bakalım canımı sıkabilecek miyim diye bunlarla, yok olmadı. Yeni birşeyler çıkar illa ki yarın, amma ve lakin o zamana kadar keyifli olacağım sanırım.

Mutsuz olmak tembel adam işi. Çaba sarfetmeden mutlu olamazsın ki. Yani gökten 3 elma düştü falan olayları masallarda bile olmuyor artık.Bunca neşe veren şey varken, neden gözümüzün önündeki güzellikleri görmüyoruz da, ruhumuzun derinliklerine gömülmüş ufak tefek şeyleri gün yüzüne çıkarmak için uğraşığ duruyoruz_? Ben de bilmiyorum valla. İnsanlık hali bu olsa gerek. Akıl sır erdiremiyorsun arkadaş. 

Son olarak eskiden beri kulak aşinalığım olan ama sözlerine dikkat edince bayağı hoşuma giden bir şarkıyı paylaşarak bitireyim yazıyı. Bu yazı sadece blog boş kalmasın, bi de ben girmeye gitmeye şifremi unutmayayım diye yazılmış gibi görünse de pek öyle değil. Ara sıcak gibi birşey. Asıl yazılar duruyor taslaklarda kayıtlı olarak da, bu güzel günlerde, onları yayımlayarak can sıkmak ne fena olur. 


Şarkı gelsin; 
Peter Gabriel - Don't Give Up,  video eski olduğu için clip tatmin edici olmayabilir. Siz sözleri takip etmeye bakın: 


Get Music Tracks! Make Your Own!