22 Ocak 2009 Perşembe

17


(bu yazı 17 numaralı otobüs hattında, imkansızlıklar içinde, telefona kaydedildikten sonra buraya geçirilmiştir)

Üzüldüğüm çok şey var ama hiçbirinden pişman değilim.

Beni insan yapan o üzüldüğüm hatalar çünkü. Onları yapmamış olmayı dilemek, şu anki ben olmamayı istemekle aynı şey, ya da daha kötüsü, mükemmel olmayı amaçlamakla...

Mükemmel olmaya çalışmayın, kendiniz olun, sizi siz yapan hatalarınıza üzülün ama asla pişman olup yapmamış olmayı dilemeyin.

Kendinize olan güveninizi yitirmenize izin vermeyin. Asla insan olduğunuz gerçeğini unutup kendinize haksızlık yapmayın.

Hata yapmayı sevin, çünkü her hatanız sizi daha çok diğerlerinden ayırır. Sizi daha çok ayrı kılar. Hata yapın demek değildir bu, sadece yaptıktan sonra hata yapmış olmanızı sevin ve ondan korkmayın. Hata korkusu yüzünden korkak olmayın.

Ya da isterseniz, birer parçaları olan hatalar için, dünyanın en işe yaramaz kelimesi olan "keşke"lerden oluşan dünyalarında asla erişilemeyecek bi hayal olan mükemmellikten uzak oldukları için ağlayan ve sızlayan, kişiliksizlikleri içinde yüzen insanlardan biri olun.

Choose your side...



20 Ocak 2009 Salı

Kotasızım Lan!

Gömleğimi ve pantolonumu ütüledim. Şimdi de fırındaki poğaçalar için nöbet tutmakla görevlendirildim. Bu arayı da bloga yazmak için güzel bi fırsat olarak gördüm. Saat gece yarısını geçeli çok oldu ve yarın okula gideceğim sanırım. Bugün gitmedim, yarın da en azından yarım gün giderim diye düşündüm. 


Evdeyken düşünecek çok vaktim oldu (bkz: içerdeyken düşünecek çok vaktim oldu) demek isterdim ama boş boş oturdum valla tüm gün. Dexter ve Tom Hanks filmleri arasında gidip geldim. Biraz yorucuydu. Önce bir seri katilin adam kesmesini, sonra AIDSli bir gayin hak arayışını izlemek falan başımı döndürdü. Sonra bi bakmışım yine msn başında tünekliyorum. 


Sosyalleşmek için bilgisayar başına oturan varlıklara dönüştüğümüzden, yüzyüze konuşmaktansa,  ışıklı 17" ekrandaki aniden beliren harfleri izlemek daha doğal gelmeye başladı bize. Üst üste iki nokta ve bi tane "d"'den oluşan mimiklerimiz, ruh hallerimiz oldu. Farkında değiliz belki ama iletişimimiz gittikçe körelmeye, sıradanlaşmaya, baside indirgenmeye başladı. Sadece msn değil bunu bize yapan; televizyonlar, gazeteler, oyunlar... Hepsi birer suçlu gibi.

Hiç dikkatiniz çekti mi, artık düşünmüyoruz. Evet, haklısınız, kimin kime ne dediğini, bize kimin ne yaptığını, kime "trip" atacağımızı, modayı yeterince takip edip etmediğimizi düşünüyoruz. Hatta dünyanın en gereksiz işlerine kafa yorup, ota boka canımızı sıkabiliyoruz. Evet, bu açıdan bakılırsa hepimiz birer filozof sayılabiliriz. Fakat dünyadan düşünülmesi gereken daha önemli şeyler var. Peki şunu farkettiniz mi; bütün gazeteler, televizyon haberleri bizim yerimize yorum yapıp, olayları analiz ediyor. Haberleri okuyup, düşünmek yerine, ideolojimize uygun birinin/birilerinin bizim yerimize düşünüp çıkarımlarını bize anlatmasını bekliyoruz. Olaylardan çıkardığı sonuçları benimsiyoruz. Aklımızı kullanmıyoruz. Ortak kanılara uyup, alışılmışı benimsiyoruz. 

Geçen gün Hrant Dink anıldı televizyonlarda. Yine herkes Ermeni, Hrant Dink oldu; İsrail katliam yaptı, herkes yine Filistinli, Lübnanlı oldu. Peki neden biz, biz olamıyoruz. Neden "hepimiz Türk'üz ayrıca Irkçılığın ve İsrail cinayetlerinin ta aq!" demiyoruz_? Nedenini sanırım kestirebiliyorum az çok. Sağolsun yine bizim yerimize düşünüp, bizi büyük bir zahmetten kurtaran insanlar, bize ne olmamız gerektiğini söylüyor ve biz de " ulan adam haklı ha" deyip buna katılıyoruz. 

Hepimiz bir şeyler oluyoruz sürekli ama bi türlü insan olamıyoruz İnsan olmanın en büyük , özelliğini, düşünme yetimizi, kullanmıyoruz, kullanmak istemiyoruz, kullandırtmıyorlar. Herkes beyinsiz zombilere dönüşmeye başladı.

0 ve 1'lerden oluşan görüntülere, ölme animasyonu yapma komutu vermek bizi bizden alıyor. En verimli yaşlarımızı salak salak, salya akıtarak ve deli gibi, bi takım tuşlara basarak harcıyoruz. Sonunda hiç bi getirisi olmayan ve kimseye yararı dokunmayan saçma bi sektöre para kazandırıyor, onlara hobi ve stress atma kaynağı olarak nitelendirip, "oyun" ismini veriyoruz. 

İnsanlar yalnızlaşıyor. Çünkü artık birbirlerine ihtiyaç duymuyorlar ve beraber geçirdikleri zamanlara gerek duymuyorlar. Herkes kendisine yetiyor. Sıkıldım mı, hemen bi film takarım DVDye ya da bi oyun oynarım ya da ne bileyim saçma salak tv dizilerini izlerim. He, çok mu konuşasım geldi biriyle, hemen msn'i açar, parlayan şekillerle ve sarı kafalarla bu ihtiyacımı karşılarım. 

Bence insanları birbirine en çok yaklaştıran olay, ortak şeylere gülmek ya da üzülmek değil. Ortak şeyler üzerine farklı yorumlarda bulunmak, düşünmek, yorumlamak,  tartışma imkanı bulmak. Ne yazık ki bunun için de biraz hazırcıyız. Düşünürken bile başkalarının olaylara yaklaşımlarını tartışıyoruz, sıfırdan yaratamıyoruz hiçbir şeyi. Kongar mı haklı, Barlas mı_? Ulan sana ne onlardan. Senin düşüncen her zaman doğru olandır. Neden doğruyu iki şıkka indirgemek zorunda olayım ki_?

Bizim yerimize Hıncal Uluç'un düşündüğü, sanal adamcıkların top oynadığı, sarı yuvarlak kafaların duygularımızı anlattığı bir zamandayız artık. 

Tamam, işte. Fırındaki poğaçaları çıkarma vaktim geldi. Arada 2-3 tane yerim belki yatmadan. Umarım yarın kalkabilirim. Okulun en güzel vakitlerini evde geçirmek istemiyorum.


Not: Bugün Martin Luther King günüymüş, kutlayalım ayıp olmasın.


Get Music Tracks! Make Your Own!