9 Ekim 2008 Perşembe

Küçüktüm Ufacıktım, Top Oynar Acıkırdım

Okulda eğitsel kolları(kulüpleri) seçtik bu hafta. Geçen rehberlik dersinde olmadığın için beni rastgele bir kola yerleştirmişler, ben de 2 kulüp seçince toplamda 3 kulübüm oldu. Ama anlatmak istediğim bunlar değil tabi. Konuya gireyim yavaştan. Doğaçlama Tiyatro diye bir kulübe girdim ben. Bu sene arkadaşlarım kurmuş, ben de girme mecburiyetinde hissettim kendimi.

Sınıfa girdim. Yaklaşık 45 kişi falan vardı sanırım. Pek umursamadım çevredeki bağrış çağrışı. Sonra bizimkiler gelenlere formlar verdi. "En sevdiğiniz özellik, en sevdiğiniz özelliğiniz, 3 kelimede kendinizi tantın vb..." sorular vardı üzerinde. Hem gelenlerin çoğundan üst dönem olmamın hem de, tanıdığım fazla kişinin olmasının verdiği rahatlıkla, zil çalana kadar doldurulmuş formları okumaya başladım. Orda çok hoşuma giden bi şeye tesadüf ettim. "Sevdiğiniz kişilikler" sorusuna, "Kişiliği olan herkesi severim." demiş, sonra da "Çünkü bu da gerçekleştirilmesi çok zor bir şeydir" gibisinden bir şeyler söyleyerek açıklamış. Herhalde size aynı tesirde bulunmamıştır, ama o zaman benim çok hoşuma gitti. Gerçekten de kişilik sahibi olabilmek ne kadar büyük bir ayrıcalık.

Düşündüm kişiliği oturmuş, tanıdığım biri var mı diye. Aklıma doğru dürüst kimse gelmedi. Herkes daha çok çocuk, her ne kadar bunu inkar etseler de. Çocukluk tabi ki çizgifilm izleyip, saçma hareketler yapıp, anlamsız şeylerle eğlenmek değil. Hatta bazen bu davranışları sergileyenler pek çok kişiden daha olgun olabiliyorlar. Mesele kendini kabul etmemek. Açayım biraz isterseniz. Hatta yeni bir paragrafta ele alayım bu konuyu.

Benim yaşlarda iseniz herhalde kişiliğinizi oturtma evresinizdesiniz. Çok karmaşık bir yol bu, herkesin ilerlemesi gereken(master yoda =) Genelde topluluk içinde yaşadığımız için karşılıklı etkileşim had safhada oluyor. Buna bağlı olarak da bazı değerler yaratılıyor ister istemez. Toplumda kabul görmenin ve benimsenmenin bu değerlere yaklaşak gerçekleşeceği inancı da peydahlanıyor buna bağlı olarak. İşte dananın kuyruğu burada kopuyor. Ulaşılmak istenen ülküler bir olunca, buna ulaşmak için kullanılan yollar da birbirinin aynısı gibi oluyor. Aynı görünen, aynı düşünen, aynı anlamsız şeylere önem veren bir güruh meydana çıkıyor. Genelde birbirlerinin pek benzeri olan bu şahısların kişilikleri hakkında da bir şüphe doğuyor içimde ister istemez. Karakterleri yerine özenme eğilimleri artıyor ve gelişiyor. Şimdi bu insanların belli bir kişiliğe sahip olduğunu söylemek biraz güç geliyor bana. Aslında biraz yumuşatarak şöyle de söyleyebilirim; kendine has, onu başkalarından ayıran özellikleri pek az oluyor.

Yukarıda çocuklukla ilgili bir kaç kelam etmiştim. Onları da açıklayayım da havada kalmasın. Benzer amaçlara ulaşmayı ve yücelttikleri anlamlı/anlamsız şeylere sahip olma isteği kişide bir değişim havası yaratıyor. O da anlıyor artık eskisinden farklı olduğunu, birşeylerin değiştiğini. Eski o değil artık, büyüdü, kocaman oldu. Artık değer vermesi gereken şeyler farklılaştı, gelişti(en azından kendisini buna ikna ediyor).Bunun içinde hemen hemen her alanda görülen, dünyanın en eski propagandasını uygulamaya başlıyor: eskiyi kötülemek. 15-16-17-18 yaşlarındaki biri için eskiye baktığında çocukluğu görüyor. Yeni düzene geçilmek için eskisinin terk edilmesi gerekliliğini hissediyor tüm benliğinde ve çocukluğunu geride bırakmak için bunun tüm izlerini davranışlarından kazıyor. Yapmak istediklerini dizginliyor, hoşlandıklarını bırakmak için iradesini zorluyor. Tüm bu çabayı kolaylaştırmak için de, eskiyi(çocukluğu) kötülüyor, daha da vahimi bu davranışları küçümsüyor, yapan kişileri hakir görüyor.

Küçükken yaptığı davranışları büyüyünce de devam ettiren kişiler bu anlattıklarım yüzünden daha olgun olabiliyor kimi zaman. Çünkü biraz evvel bahsettiğim safhalardan geçmiş ve başarıyla atlatmış, çocukluğun iyi ve cazip yönlerinin varlığını tekrar fark etmiş, bu yüzden de bu davranışları sergilemekten çekinmiyor. İlk insan tipine göre bu kişilerin bazısı daha olgun olabiliyor. Çünkü asıl çocukluk, neyi neden yapmak istediğini bilmeden bunun için kendini zorlamaktır. Çocukluk davranışlarla belli olmaz, düşünce yapısıyla belli eder kendisini.


Bir de bu safhaları doğrudan atlayan kişiler var. Genelde bu tür anlamsız yarışlardan ve çabalardan uzak kalmayı başarabilmiş, kendi doğrularını yaratmayı başarabilmiş kişiler bunlar. Özenerek bakarım bunu başarabilmiş kişilere genelde. Fakat bu tutumun da bazı sakıncaları olabiliyor. Topluluklara pek girmezler ve insanların içinde bulunduğu çekişmeleri görüp onlardan soğurlar. Bu da yalnızlık hissi yaratabilir tabi.

Sanırım en doğrusu ilk olarak anlattığım safhayı çabuk atlamak, bunun içinde boğulup kalmadan, kıyısından geçebilmeyi başarmak.

Not:Şimdi bu kadar anlattıktan sonra, her kişilik sahibi insan makbuldür anlamı da çıkmasın.

Hiç yorum yok:


Get Music Tracks! Make Your Own!