3 Temmuz 2009 Cuma

Pasta

Yaz aylarının bize tatsız bir armağanı olan sıcak havalar yüzünden bitkin düşmüştük. Ellerimde almaya niyetli olmadığım ama alınca kendimi mutlu hissettiğim, bi yığın şeyi barındıran poşetler vardı. Belki görüntüsünden, belki de sesinden dolayı ruhumuza su serpiyormuş hissi yaratan küçük havuzun kenarındaki masaya oturduk. Konuştuk. Her iki insanın bir araya gelince belli bir dakikadan sonra yaptığı gibi biz de çevremizdeki insanlar hakkında konuşmaya başladık zaman ilerledikçe. Bazen pek tanımadığım, bazen ziyadesiyle tanıdığım, bazen de asla tanıyamayacağımı anladığım kişiler hakkında konuştuk.

Elma şekeri yemeye benzer insanlar hakkında konuşmak. Kısa bir konuşmanın ardından şekerle kaplı yüzeyleri biter ve geride elmayla baş başa kalırız. Biz de insanların şekerli kısımlarını bitirmiş, geriye sert elmaları bırakmıştık.

Şekeri yemesi kolaydır. Yalayarak halledersiniz. Ama elmada dişlemeniz gerekir. Biz de dişlemeye başladık. Sohbet daha da koyulaştı. Bazı insanların üzerinden geçerken onların ne kadar manasız ve saçma davranışları olduğunu fark edip, bu kişileri ve yaptıklarını, kınayan sözler eşliğinde, kafamın "cık-cık-cık" köşesinde konuk ediyordum. Konuk sayısı arttıkça, kafamda da adeta bir puzzle'ın birleştiği gördüm. Her bir "cıkcıkcık'lanacak" davranış, kınanacak hareket bu puzzle'ın ayrı bir parçasıydı. Konuşma devam ettikçe parçalar yerlerine oturmaya başladı. Önce kenarları, sonra da daha iç kısımları bir araya geldi puzzle'ın. Sonlara doğru yaklaştıkça çıkan resme daha dikkatli bakmaya başladım. Heyecanlanmıştım. Bir yerden tanır gibi oldum. Son parça da yerine oturunca resim tamamlanmış oldu. Evet, gerçekten de tanıyormuşum. Ortaya çıkan resim bendim.


Hiç yorum yok:


Get Music Tracks! Make Your Own!