23 Nisan 2010 Cuma

İçinde en çok "çok" geçen yazı

Alice Harikalar Diyarında hikayesi var ya hani, Tim Burton falan bi daha çekti yakınlarda, o hikayeyi yazan adamın nasıl bi ruh halinde olduğunu anlayabiliyorum şu an. Küçük kapılardan geçip, çözmek zorunda kalacağı bir sürü karışıklığın içine girmeyi, orada hayvanları kendine dost edinmeyi düşünebilmek için insanın yaşadığı andan çok fena şekilde sıkılması gerekiyor.

Çok fena sıkılmak da saçma geliyor kulağa ne yalan söyleyeyim. Ergenlik hezeyanları gibi. Ergenlik de tehlikeli bir şey sanırım. Girip de çıkamama tehlikesi var. 20 yaşında adam oldum hala sıkılıyorum. Belki de sıkılmak değildir de ben tam anlamıyorumdur. Bazen olur ya içinde bi boşluk hissi. Onun gibi oluyor ama bitmiyor başlayınca. Sonra sıkılıyor işte canım ister istemez.

Genelde denemeye yakın şeyler yazmaya çalışıyordum. Deneme de denemez tabi. İnsanların günlerini vererek yazdığı yapıtlara deneme diyorsak eğer, benim 1 saat içinde çalakalem doğaçlama karalamalarıma da deneme demek küstahlık olurdu.

Küstahlık güzel konu. Mızmızlanmalarıma ara verip küstahlık üzerine paylaşım yapayım. Aslında gönül ister ki çok insan girsin bu bloga, yorumlar yapsınlar, kendi düşüncelerini de belirtsinler falan. Sonra karşılıklı forum havasında yeni şeyler düşünmemize katkıda bulunacak şeyler açığa çıksın. Neyse büyük beklentiler, içinde boğulduğumuz hayalkırıklıkları denizini daha da dalgalı, hırçın bi hale getiriyor.

Evet, küstahlıktan bahsedecektik. Sanırım milliyetçilikle ırkçılık arasında olduğu gibi, özgüvenle küstahlık arasında büyük yakınlık var. Özgüven iyidir, insanı hayatta daha sağlam adımlar atmaya teşvik eder. Ayrıca çevresindeki insaların da kendilerini güvende hissetmelerini, huzursuzluklarını unutmalarını sağlar kendine güveni olan kişiler. Sağlam karakterli bi yapım olmadığı için böyle durumların içinde çokça buluyorum kendimi. Belki de özgüven eksikliğinden değil de, şapşallığımdan kaynaklanıyordur bu. Kendi haklarımı korumaktan aciz kaldığım çok oluyor. Sağolsun birkaç arkadaşım var yanlarındayken beni çekip çevirmekten sıkılmayan, sıkılsa da sıkıla sıkıla buna devam eden. Onları seviyorum baya. Mutlu olmamı sağlıyorlar. Gerçi bazen onların yanımda kendimi çok aciz hissedebiliyorum. Durup, ne kadar salağım ya, benim yapmam gerekeni o yapıyor falan diye düşünüyorum. Ya da pis adamların pis bakışları yanımdaki arkadaşıma yönelmişken sadece günümün geri kalanını bunu düşünerek üzülecek kadar aciz ve salak oluyorum bazı bazı da.

Neyse işte, az biraz anladınız özgüveni olan insanı, özgüveni olmayan insanı. Bir de bunların dışında küstah insanlar var. Bunlar daha çok hayatta emin adımlar atmaz da, çevredekilerin adımlarına bok atar, böylece kendileri kötünün iyisi gibi olur. Aslında daha güzel de anlatabilirdim ama beceremedim işte durumu. Anlarsınız artık. Aysu sen okuyorsan anlamışsındur zaten. Bi de böyle insanlar var. Anlatmak istediğini dolandırıp dolandırıp uzatıyorsun. Sonra "lan çok saptım konudan, anlatamadım derdimi" diye düşünüyorsun. Ama karşındaki nasıl beceriyorsa anlıyor. Kendimi iyi anlatabilen biri olmadığım için benim demek istediğimi benim anlattığımdan daha iyi anlayan insaları kendime yakın tutmayı seviyorum. Zaten bi avuç oldukları için, başka işim yok buna emek veriyorum ben de. En azından çalışıyorum. Konu saptı gibi oldu ama aslında sapmadı. Ben bilerek soktum araya bunları, paragrafın başındaki kötü girişi unutturmak için. Söylediğim de iyi oldu bunları, yeni bir yazı yazmayayım başlı başına, arada söyleyeyim dedim. Döndüm konuya tamam; bu küstah insanlar çevresindekileri rahat hissettirmezler. Sürekli onları diken üzerinde tutarlar, hata yapma korkusu içinde bi halde bırakırlar. Bundandır küstahları sevmemem. Ya da kıskandığım insanları küstah olarak yaftalandırıyorumdur. Şimdi aklıma geldi bu da. Neyse umarım öyle yapmıyorumdur, yapıyorsam çok ayıp etmişim.

Pek kelimeyle, neredeyse hiçbir şey anlatamadım. İnternet günlüğü zaten bu bloglar. Ben de bu gecemi böyle anlatayım dedim işte. Aptal saptal şeylere canınızı sıkmamanız dileğiyle, yoksa insanların aklına ileride düşündüklerinde neşeli şeyler getiremeyebilirsiniz. Gerçi adınızı duymak bir insana neşeli şeyler hatırlatmıyorsa buna üzülebilirsiniz, bu o kadar saçma bi neden sayılmaz. Ben zamanında üzülmüştüm de sonra vazgeçtim. Üzülmek çok zaman alıyor. Koyverceksin. Öyle hayat hem kendine hem çevrendekilere hoş olmayan bi tat veriyor. Düşününce aklınıza üzülcek çok şey geliyorsa, düşünmeyin. Düşünmeden de yaşayabilirsiniz yani, dert değil.

23:46 oldu.
en kötü sona sahip yazım oldu, neyse sağlık olsun.


Get Music Tracks! Make Your Own!